Sofya, Bulgaristan'ın başkenti ve en büyük şehri. Nüfusu yaklaşık 1,8 milyon kişi.
Konumu Sofya Vadisi'nin büyük bir alanını kapsayan şehrin kuzeyinde Sıra Dağlar (Stara Planina), doğusunda ve güneydoğusunda Sredna Gora, doğusunda Vitoşa dağı, batısında ise Lülin, Viskâr ve Çepın dağları bulunur. Şehir, İskır nehrinin ve soldaki kollarının şeritleri üzerine kuruludur.
Tarihçesi
Sofya'nın tarihi eski çağlara uzanır. MÖ. 8.–7. yüzyıllarda, bugünkü merkezin bulunduğu yerde Serdi adında Trakyalı bir kabile yaşamış. Balkan yarımadasında ardarda zaferler kazanan Roma, Trakyalıların bağımsızlığına son vermiş. Hakimiyetleri altına aldıkları yerlerde idarî ve askeri düzen oturtmaya önem veren Romalılar, bu şehre Serdika adı vermişlerdir. Böylece Serdiler'in şehri anlamına gelen Serdika, önemli ticarî ve idarî merkez olmuştur.
Doğu Roma İmparatorluğu'nun kavşak şehri olması itibarıyla Serdika, hep akınlara uğramış. Bu akınlar esnasında şehre büyük ölçüde zarar verilmiş. Şehir bir daha eski büyüklüğünü elde edememiş, yalnız kale ve bugün başkentin de adı olan Aya Sofya Kilisesi tamir edilmiştir.
6. yüzyılda, Justinianus zamanında, Serdika tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'nun önemli şehri haline gelir. Bundan hemen sonra şehir, Balkan yarımadasına hücum eden Slavların akınlarına maruz kalır ve tamamıyla Slavlaşır. 9. yüzyıllarda Han Krum zamanında Serdika Slav ismi olan Sredets ismini alır ve geniş alana yayılmış olan Orta Çağ Bulgar Devleti'nin önemli askerî, siyasî ve kültür merkezi haline gelir.
Bulgar Devleti'nin Osmanlı hakimiyeti altına girmesiyle Sredets şehri, 13. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın yetmişli yıllarına kadar Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında kalmıştır.
Bu arada 14. yüzyılın sonlarında şehir Sofya ismini alır. Sofya, Osmanlı hakimiyeti altına 1382 yılında girmiştir. Bazı belgelere göre bu yıllarda şehir güzelliğiyle meşhur olup Osmanlı'nın büyük hayranlığını kazanmıştır.
Sofya 3 Nisan 1879 tarihinde Bulgaristan'ın başkenti olarak ilan edildi. O dönemde Sofya, savunma tesisatı kuvvetlendirilmiş, meslek ve ticarî bakımdan iyi gelişmiş, zengin bir şehirdir.
Osmanlı hakimiyetinin sona ermesinden sonra, coğrafi konumundan ve ekonomik gelişmeye elverişli olduğundan dolayı, Bulgaristan'ın başkenti ilan edilen şehrin altyapısının gelişmesine ulusal önem verilmiş.
Şehirde çok sayıda bulunan arkeolojik anıtlar, sanat eserleri ve savunma tesisatları, eski Serdika'nın önemli ve gelişmiş bir merkez olduğunu ispatlıyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki yıllarda, Sofya'nın en meşhur yapılarından bazıları olan Meclis Binası, 'İvan Vazov' Halk Tiyatrosu, Merkez Kaplıcası, Bilimler Akademisi, Sofya Sv. Kliment Ohridski Üniversitesi, Millî Kütüphane, Anıt–Mabed Sv. Aleksander Nevski Kilisesi gibi yapılar inşa edilir.
Sofya Banyabaşı Camii Bulgaristan’ın başkentinde Osmanlı döneminden kalan İslâmî kültür abidelerinden biridir. Sofya 1440 yılında 25 sancağı kapsayan bir eyalet durumuna gelmiş.
Oldukça büyük idarî ve ticarî merkez olduğu için imparoturluğun çeşitli bölgelerinden ve yabancı ülkelerden birçok işadamı ve seyahatçı bu yerleri ziyaret ediyormuş.
Giderek önemli bir konuma sahip olmuş.
Dolayısıyla şehirde inşaat ve imar da gelişmiş. Birkaç yüzyıl içinde bazı kaynaklara göre 100, XVII. yy. Sofya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’ye göre daha bu dönemde şehirde 53 cami bulunmakta imiş.
İlk cami külliyesi Fatih’in sadrazamı (başbakanı) Mahmut Paşa Rumeli Beylerbeyi iken 1474 y. kurulmuştur.
Külliye bugün Arkeoloji müzesi olan Ulu Cami etrafına inşa olmuştur. İkinci külliye de 1598 y. Mehmet Paşa adında hayırsever bir zengin tarafından kurdurulmuştur.
Külliyenin terkibinde yer alan en önemli abide Kara Cami’dir. Bu Mimar Koca Sinan’ın Sofya’da en güzel eseridir 20 yy. başlarında kiliseye (Sedmoçislenitsi) çevrilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Bulgaristan topraklarını terk ettiği zaman, arşiv belgelerinden tespit edildiğine göre, Sofya’da 32 cami ve mescit, birisi Daru’l-Kurra olmak üzere 8 medrese, 15 tekke ve zaviye, 3 imaret, 2 türbe, 13 han, 7 kervansaray vs. toplam 170 vakıf eseri bulunmakta imiş.
Söz konusu camilerden günümüze yalnız beşi erişebilmiştir. Bunların da ancak Banyabaşı Camii ibadete açıktır. Molla Efendi Kadı Seyfullah adında bir hayırsever tarafından kurulduğu için buna Molla Efendi Camii ve Kadı Seyfullah Camii de demektedir. Camiin Mimar Sinan tarafından yaptırıldığına dair rivayetler bulunmakla birlikte, ilmî araştırmalar bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır.
Önceleri camiin kemer aynasında taş üstüne boya ile yazılmış, okunmayan kısa yazının altında 974 tarihi bulunmakta imiş.
Bundan camiin h. 974 ve m. 1566/1567 tarihinde kurulduğu anlaşılmaktadır. O zaman olduğu gibi bugün de Sofya’nın merkezinde, şimdiki Mariya Luiza caddesinde bulunmaktadır. Cami binasının dört kubbesinin ortasında büyük kubbesi ve tek minaresi yükselmektedir. Önünde üç kubbeli bir tamamlayıcı ek (tetimmesi) bulunmaktadır. Bu ek, Kadı Seyfullah Efendi’nin vefat eden hanımı ruhuna yaptırılmıştır.
Mimarisi 16 yy. özgü ilginç bir mimaridir. Duvarları taş ve tuğladan örülmüş, taş sıraları arasında kırmızı tuğla dizileri yer almaktadır. Razgrad’taki Makbul İbrahim Paşa Camii’nde olduğu gibi, dört köşeden geçirilmiş kulecikler 16 dilimli kasnağın köşelerine çift göğüslemeler konmuştur.
Son cemaat yeri kemer aynaları kesme taştan olup, sütunlar yekpare ve koyu renktir. Başlıklar çift istalaktitlidir. Kapının kemeri ufak bir taşla biten kesme taşla yapılmıştır. Büyük kubbe kurşunla kaplıdır. İnce bir sanat eseri olan minaresinin, Evliya Çelebi’ye göre, Sofya’da güzellik bakımından eşi yoktur. Bugünkü duruma cami birçok onarımlar sonucu getirilmiştir.
Caminin temelli bir onarımı, Türkiye Büyükelçisi Fethi Bey’in malî yardımıyla 1920’li yıllarda gerçekleştirilmiştir. Bu onarım esnasında depremden çatlayan mermer minber tahtadan yapılmış bir minberle değiştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve son yıllarda çeşitli hayırseverlerin yardımı ile sıva, boya ve tabandan ısınma tesisleri yapılmıştır.
Hayırseverlerin yardımlarıyla camiye ısıtma tesisatı döşenmiş, ayrıca 2007 yılında caminin duvarları ünlü Kütahya çinileriyle süslenerek daha cazip bir hale getirilmiştir. Bu son çalışmalar esnasında caminin ahşap minberinin yerine çinilerle süslü yeni bir minber yapılmış,
ayrıca kürsü kurulmuştur. Bugünkü durumda Banyabaşı Camii’nde Cuma günleri 700, bayramlarda ise 2000 mümin ibadet yapabilmektedir. Bir zamanlar cami etrafında Molla Efendi Kadı Seyfullah’ın ve Emin Dede’nin kabirleri ve yakın mesafede bir hamam bulunmakta imiş. Ancak bugün cami külliyesinden sadece ibadet kısmı kalmıştır.